30 Nisan 2014 Çarşamba

bitti... galiba :)




Kuş yuvası ve kuşları yağlıboya ile boyadım... ama sanki hala bir şeyler istiyormuş gibi!




şimdilik kurumaya bıraktım ama her an yeni bir şeyler ekleyebilirim...



iki haftadır günlerim birbirine girdi. Geçen hafta 23 Nisan bayramı nedeniyle okullar iki gün tatildi. Çarşamba-Perşembe tatil Cuma okul sonra hafta sonu SBS nedeniyle pazartesi-salı tatil bugün okul var yarın tatil... imdaaaaat kafam karıştıııııııı



Bu arada iki gündür bahçemizi imparator kelebekleri basmış durumda :) Nereden geliyor bu kadar kelebek bilemedim ama hoş geliyorlar :) bahçemizi şenlendirdiler... keşke hayatları bu kadar kısa olmasa :(



beni bekleyen 3 yağlıboya tablo var ama ben yeni bir şey denemek için müsaadenizi istiyorum... sevgiyle kalın...

27 Nisan 2014 Pazar

biz 4 kişilik bir aileyiz...





Bu kuş yuvalı dresuarı ilk gördüğüm günden beri çok seviyordum. yaklaşık 3 yıl belki biraz daha fazla oldu. Sonunda yaptırmayı başardım ve aylarca ham haliyle bekledi.

Çünkü bir türlü ne renge boyayacağıma, üzerine ne yapacağıma karar veremiyordum. Tek bildiğim dekupaj uygulamak istemediğimdi. Daha doğal görünümlü bir şey yapmaktı amacım. Önce beyaz dedim ama girişimde beyaz çok çiğ duracaktı. Sonra maviye karar verdim ama bu defa da doğal görüntüsünü kaybedecekti. Ayaklarına boya çatlatma yapmaya karar vermem ise benim için gerçekten gelebileceğim son noktaydı. Ahşap boyamada her tekniğin yeri benim için ayrıdır ama ne yalan söyleyeyim boya çatlatma son sıralarıma yerleşti. Pek doğal gelmiyor nedense. Ama bu dresuarın ayaklarına çok yakıştığını düşünüyorum.




Beyaz zemin boyasını ellerine sağlık sağ olsun Nalan abla yaptı. Ben bir türlü zaman bulup boyayamıyordum. Sonunda sabahları bir saat erken atölyeye gidip devamını boyadım. Çekmeceleri neden yeşil yaptığımı bilmiyorum. Belki de doğada en çok gördüğümüz renk olduğu için. Boyadıktan ve yağlıboya eskittikten sonra çok beğendim.


En üstü ve altını da önce kalas görüntüsü vermek için çizgi çizgi kazıdım. Önce yağlıboya sürdüm sildim hoşuma gitmedi. Sonunda budağın daha doğal görüneceğine karar verdim. Buket ile el birliği yaptık ve budak çalıştık. Ama yağlıboya olarak burnt umber kullanmadım. Onun kızıllığı çok hoşuma gitmedi ve raw umberda karar kıldım.

Sonra kurumaya bıraktım...

Sonra boynum rahatsızlandı...

Dresuar aylarca atölyede öylece yattı :(

Sonunda baktım olmuyor eve getirdim köşesine koydum...

Bu arada bu dresuardan sevgili Yeşim de almıştı. Yeşim öğrencim diyeceğim ama artık arkadaşım demek daha doğru olacak. Dünya tatlısı şen, konuşması çok keyifli bu arkadaşım beyaza boyadı dresuarını ve üstüne o da budak çalıştı. Yetmedi Füsun Ürkün ile el boyaması yaptılar. Alta kuş yuvası, çekmecelere kuşlar.

İşte tam aradığım fikirdi :)

Yine de dresuar evdeki yerinde beklemeye devam etti...

Ta ki düne kadar :)


Bir hırs giriştim akşam. Nasıl da yorgundum elimi kolumu kaldıramıyordum. Ama taktım mı da takıyorum işte :D Akrilik boya ile kuş yuvasını çalıştım. Yaklaşık bir buçuk saat...

Sonra koltukta sızdım :D

Sabah kahvaltıdan sonra da yağlıboya ile son rötuşlarını yaptım... amaaaaaa bitmedi :) Sadece kuş yuvası bitti... Yuvaya da 4 tane yumurta koydum. Biz 4 kişilik bir aileyiz. Kızım, oğlum, eşim ve ben...

Kuş yuvası kuşsuz olmaz tabi ;)

Hepinize enerji dolu bir pazar ve enerji dolu bir hafta diliyorum... Zira benim enerjiye çok ihtiyacım var.

Bir de naçizane bir talebim var... Lütfen gün 24 saatten 48 saate çıksın :) yapmak istediğim binlerce şey var yetişemiyorum ve artık uykuda geçen zamana acıyorum :)

26 Nisan 2014 Cumartesi

iki film bir art journaling birkaç sardunya

 
 
Nasıl yorgunum anlatamam... uyku biraz uykuuu bütün isteğim buydu :) yine de dinlenemiyorum çünkü rahat duramıyorum...
 
3 tane yağlı boya tablom devam ederken araya yine bir art journal çalışması serpiştirdim. Aslında birkaç tane ama birisi bitti. Kuş yuvam ve kuşum aslında bir başka projemin eskiz çalışması. O da sürpriz olsun bari :) Bu arada tamamen akrilik boya ile çalıştım.
 

 

 
 
 
Geçen hafta Beysukent'de bir okulun duvarlarını boyamaya gittik Ece, Buket, Füsun Ürkün ve ben. Muhteşem oldu. Birkaç ufak işi kaldı bitince mutlaka paylaşacağım. Hem çok keyifli bir çalışma yaptım hem de çok ama çok eğlendik. Bununla da ilgili art journal yapacağım :)
 
 
 
 
 
 
Baharın kesin olarak gelmesiyle birlikte çiçeklerimi de açık balkona aldım artık. Sardunya sardunya ve sardunya... Hatta yerim olsa daha da alacağım :) Bahçem yok ama bahçe gibi bir balkon yapmak istiyorum ;)
 
Bu arada bu hafta hem "Uyumsuz" hem de "Amazing Spiderman 2" ye gittik. Uyumsuz açlık oyunları tarzında bir filmdi. Her ne kadar açlık oyunlarına yaklaşamamış olsa da fena değildi. Spiderman ise kesinlikle beklentimi karşıladı. Efektler ve çekimler süperdi...
 
 
İki gün de üst üste derse girince bugün dilim dışarda geldim eve ve kendimi bir atmışım ki koltuğa atış o atış...
 
 
Amaaaa enerjimi toplayıp hemen boyaların başına oturmak istiyorum, uyuyakalmazsam burada :/
 
 
İşte dolu dolu bir hafta daha bir solukta geçti. Hepinize çilek kokusunda bir pazar diliyorum... 

20 Nisan 2014 Pazar

anytime is coffee time ;) art journaling 20.04.2014 haftanın özeti





Koca bir haftayı daha çıtır çıtır yedik. Bazen ne zaman pazartesiydi ne ara pazar oldu anlamıyorum... Hayat kısa, iyi değerlendirmek lazım...

İşte bu nedenle ki istediğim şeyleri yapmaya gayret etmeye başladım. En çok istediğim şey ise resim yapmak...

Bu haftanın art journaling çalışması yukarıda. Mixed media da denilebilir... Daha doğrusu mixed media tekniğinde bir art journaling oldu...

Ev almaya karar verip de araştırmaya başladığımızda ilk özen gösterdiğim konu bana çalışma alanının olması idi... 4 odalı bir ev almamız zordu. O halde ya salonda bu iş için ayıracak mekanım olmalıydı ya da balkonu müsait olmalıydı. Moskova'da oturduğumuz evlerin en büyüğü 80-85 metrekare kadardı. Hep çok zorluk çektim. Benim gibi birden fazla hobisi olanlar beni anlayacaklardır. Son evimizde salonun dörtte biri kadar yarı kuyruklu bir piyano vardı. Ev sahibi biz evi tutacağımız zaman almaya söz verdi ama asla almadı. Tıpkı kilerdeki döküntü eşyaları gibi... O piyanonun altı benim kutu kutu hobi malzemelerim dolu olurdu :)

Evim hiç bir zaman mum gibi düzenli olamadı. Mum gibi ev de çok sevmem aslında. Evde yaşanmışlık biraz hissedilmeli. Ne bileyim sehpanın üzerinde özensizce katlanmış bir gazete, koltuğun kenarında yerde bir sepette örgü malzemeleri ya da çocuğunuz küçükse ortalık yerde hatta üstüne basıp düşme riskinize rağmen odanın kapısının tam girişinde fırlatılmış bir oyuncak olmalı :) Bizim de salonumuzdan benim hobi eşyalarım, eşimin gazete ve evrakları, kızımın üniversiteye hazırlık kitapları ve oğlumun rubik küpleri eksik olmaz...


Oturduğumuz ev kiralıktı ve tam da ev ararken aynı sitede kiralık bir başka ev çıktı. Biz de ev sahibini arayıp satıp satamayacağını sorduk. Çünkü evimi gerçekten çok seviyordum. Geniş girişi, iki balkonu, rahat mutfağı, oda kadar banyosu v.s Ev sahibi satmaya razı olur olmaz aldık ve tadilata başladık ve evin balkonlarından birisi de pencere ile kapatılmıştı. Tabi ki bu çok hoşuma gitti.

Uzun ve sancılı bir tadilat döneminden sonra taşınır taşınmaz ilk işim o balkonu atölye haline getirmek oldu. Ancak yazın batana kadar güneş alan, kışın alüminyum pencereler yüzünden soğuk olan atölyemde baktım ki boyalarım bozulacak, önce boyalarımı içeri aldım. Ardından anneannem vefat edip de iki berjeri bana gelince balkonun atölye halini iptal edip o koltukları balkona koydum.

Ama o zaman bu zamandır salon masasında çalışan ben artık isyan ettim. Sürekli boyaları ve onca malzemeyi aç, işin bitince topla... Çoğu zaman toplamayı da bırakmıştım artık ama bu defa da sürekli darma dağın bir masa... Dün ani bir kararla balkondaki berjerleri salonda bir köşeye taşıdım, arka balkona koyduğum masamı yeniden kurup atölye alanıma yerleştirdim ve salon masasındaki tüm o malzemeyi de alıp atölyeme yeniden yerleştim...

Çok da iyi oldu. Dün gece ve bugün öğleden sonra büyük bir keyifle yeniden rahat rahat çalışmaya başladım :)
***

Bu arada bu hafta bir kitap aldım. Yaşamımdan süzülen Afrika, http://figoltx.blogspot.com.tr/ bloğunun sahibi sevgili arkadaşım Figen'in yeni çıkan kitabı. En kısa zamanda okumaya başlayacağım...

Bir deeee bu fanus var :) Beğendik mağazasında görür görmez bayılmıştım... Fanus şeklinde bir sera... 3 boyu vardı. Bu en küçüğü. Evde koyacak yere ve bütçeme uygun olan... Sevgili eşim aldı mucux... Çok keyifli değil mi? Fanusundan bulabilsem çeşit çeşit yapardım herhalde :D

Bu arada canım oğlum hafta içi okulda elini duvara çarpmış nasıl becermişse :/ Çatlatmış... Doktor boksör çatlağı demiş... Yarım açıda 3 hafta kalacak... Şimdi onu banyo yaptırmaya gidiyorum... Yakında yeniden görüşmek üzere... sevgiler

not: çayı demleyin banyodan sonra ziyarete geliyorum :D

17 Nisan 2014 Perşembe

before-after bir yengeç iki kabuk 3'lü sehpa...



1994 yılının temmuz ayında evlendim... O zamanlar country mobilya modası yoktu. Tam aksine her şey olabildiğince moderndi. Ama benim istediğim kesinlikle country idi...



Sonunda Anamur'da bir mobilya ustası çizdiğim mobilyaları yapabileceğini söyledi. Yemek masası dışındaki tüm mobilyalarımı da çok güzel yaptı. Sadece yemek masamın üstü ayağa iyi oturmadı. Zaten Rusya'dan kesin dönüş yaptığımızda o masayı ve gereğinden fazla büyük orta sehpayı getirmedim. Keşke getirseydim... Bir hal çaresi bulunurdu elbet...



Hala aynı mobilyaları kullanıyorum. Ne varsa eskilerde var :) Hala büfemi açtığımda mis gibi karaağaç kokuyor. 20 yıl geçti ama onlar eskimedi...



Evlendiğimiz sene dedim ya modern mobilyalar modaydı. Kelebek mobilya siyah keskin hatlı modern mobilyalar yapıyordu. Ama siyah en son düşüneceğim renkti. Yine de üçgen şeklinde iç içe geçen üçlü zigon takıma bayılmıştım. Ben de sehpamı öyle yaptırdım...



Gel zaman git zaman aradan geçti 20 yıl. Artık çam renginden bıktım. Yavaş yavaş mobilyaları yenilemeye çalışıyorum. İlk olarak orta sehpam ile başlamıştım hatırlarsanız: http://tarchintasarim.blogspot.com.tr/2013/06/vintage-posta-kart-sehpam-vintage.html



Dün gece birden estiler... Üçgen sehpalarımı hiç zımparalamadan, astar atmadan boyadım, bant çalıştım. Zımparaladım...



Bugün atölyeden gelir gelmez de çalışmaya başladım, az önce bitti. Bir yengeç iki kabuk akrilik boya ile el boyaması yaptım...



Resmin her türünü seviyorum... İster kağıda ister tuvale ister ahşaba olsun...



Şimdi yatıp dinlenme zamanı.. İyi geceler dünya ;)

13 Nisan 2014 Pazar

Art Journal 13.04.2014 Derinlere açılalım kaptan...


Havalar gittikçe güzelleşiyor lakin deniz olmayan yerde ne yararı var ki... Gideceksin deniz kenarında bir yere çayını söyleyeceksin ya da balık ekmeğini kocaman lokmalarla yutacaksın veya buz gibi biranı yudumlayacaksın, hiç bir şey yoksa tuzlu deniz kokusunuz içine çeke çeke kıyıda yürüyeceksin... Ama Ankara tüm kuraklığı ile sadece toz kokuyor :( Neyse ki evimizin civarı yeşillik, ağaçlık ve güzel. Yine de insan arada farklı bir yere gitmek istiyor.



Biz de üç aile bugün askeri bir sosyal tesise gittik... Güneş altında güzel sıcak da gölgeler bir parça serindi... Şöyle yaz gelse sıcacık kemiklerimize kadar ısınsak...



Şimdi... Perşembe akşamları atölyede Füsun Ürkün'le resim yapıyoruz ya hani... Kızların hepsi kapı, pencere, saksıda çiçekler, dantelli perdeler çalışıyorlar. O kadar güzel şeyler çıkıyor ki görmelisiniz. Meğer hepsinin içinde dışarı çıkmaya hazır bir sanat canavarı varmış. Şaka olarak söylemiyorum, çok ciddiyim. Ben de o pencerelere ve kapılara baka baka kayık resmi çalışıp duruyorum :D Taktım bu sene deniz temasına...



Ama gün geçtikçe birbirinden güzel pencereler, kapılar açılıyor tuvallerde... Benim de canım çekiyor ama istiyorum ki Rusya'da fotoğraflarını çektiğim o güzelim köy evlerinin oymalı çerçeveli pencerelerini bir seri şeklinde yapayım. Dolayısıyla biraz askıya aldım pencere işini. Oldu mu yüzde yüz benden olsun yani. Gittim gördüm çektim çizdim boyadım olayı :)



Ama yukarıdaki resmin fotoğrafını pinterestte görünce dayanamadım. Hem pencere hem kapı hem kayık hahahaha... Yağlıboyasına başladım hemen ama önce hem eskiz çalışması olsun hem de art journal'ımda yerini bulsun diye suluboyasını çalıştım...

Aşağıdaki yağlıboya resim de geçen hafta bitirdiğim kayık resmim. İlki Sera idi bu da tabi ki Sarp :)

12 Nisan 2014 Cumartesi

Çilekli ve böğürtlenli smoothie




Sağlıklı bir sabaha başlamak için yamiii lezzetli bir smoothie :) Tarifi görmek için yukarıdaki resme tık tık...





Bu smoothie işini kızım da ben de çok sevdik. Hem sağlıklı hem lezzetli hem de tatlı ihtiyacımızı bir parça da olsa gideriyor. Kızıma ayrıca fotoğraftaki gibi kavanoza koyuyorum dershaneye giderken yanına alıyor. Bu kavanoz ünlü bir Rus marketinin özel üretimi balın kavanozu. Elisievsky'nin bal kavanozu bu iş için çok uygun ;)





Yukardaki tarif tamamen uydurduğum bir tarif. Bu şekilde sayısız smoothie yapılabilir. İçindeki meyveleri değiştirmeniz yeterli...






Hepinize mutlu bir hafta sonu diliyorummmmmm

10 Nisan 2014 Perşembe

sepet sepet yumurta ;)


Ayaklı olan yumurtaları ne zaman almıştım hatırlamıyorum. En az 10 yılı vardır. Tabi ki Moskova'dan...



Pintereste her girdiğimde easter yani paskalya bayramı ile alakalı bir şeyler çıkıp duruyor karşıma. Çok karşı koysam da sonunda yumurtaları boyamaya karar verdim...



Ayaklı yumurtalar doodle çalışmalarım gibi. Tamamen el boyaması. St.Petersburg marka akrilik boya ve konturlar için siyah ve kahverengi grafik kalemi kullandım. Oldukça eğlenceliydi.



Yumurtalığımdaki yumurtaları da bugün aldım. Yumurtaların renklerini çok sevdim ama asıl sepetim hoşuma gitti. Direk ahşabın üzerine mum eskitme yaptım. Stencil, boya püskürtme ve yağlıboya eskitme de olmazsa olmaz elbette :)


Paskalya bayramına gelince... Bizim bayramımız olmasa da baharı karşıladığı, yumurta, tavşan, sepet gibi sevimli unsurlar barındırdığı ve eğlenceli oyunlarla süslendiği için seviyorum. 20 Nisan pazar paskalya bayramı. birbirinden güzel cıvıl cıvıl ve de soft renklerdeki yumurtaların saklanıp ardından bulunma zamanı... Siz de hayatınızda hep güzellikler bulun...

8 Nisan 2014 Salı

Make a wish on a starfish




Mixed media ve art journal çalışmalarım devam ediyor... Aslında hergün bir tane yapmak istiyorum ama insanın günü gününe uymuyor ne de olsa...



Şu sıralar tığ işine çok sardım. Boyaları da yerli yerlerine kaldırdım. Zira aslında hep masamda açık olurlar. Tabi kimisine bu durum hiç uymaz. Ama ben bir topla bir dağıt tüm konsantrasyonum kaçıyor sonra. Bana acilen bir hobi ve sanat odası lazım. Gelin görün ki evimde öyle bir alan olması çok zor. Bir zamanlar kapalı balkonumu o şekilde düzenlemiştim ama kışın soğuk yazın da çok sıcak olduğundan uygun düşmedi. Salonu mu iptal etsem :P



Gelelim deniz kum güneş üçlüsüne. Tabi bir de benim vazgeçemediğim rüzgar sörfü olayı var. Geçen sene şiddetli bir alerji yaşadığım için denize giremediğim gibi sörf de yapamadım malum :( Bu sene özlemim iki kat arttı tabi. Ama daha denize açılmaya epey zaman var.



Ben yine de yaz modumu takındım güzelce. Daha kışlıkları kaldırmadım, yazlıkları çıkarmadım ama :D deniz temalı her bir şeye saldırır oldum. Birkaç posttur gördüğünüz üzere...

Şimdi bu art journal ve mixed media olayı nedir?

Ben fakülte yıllarımdayken buna eskiz defteri derdik ve kolaj ile karışık ufak tefek eskizler yapardım. Daha sonraları da seyahat günlükleri hazırlamaya başladım. Gittiğim yerlerin fotoğrafları, belki bir giriş bileti ya da oradan aldığım kartpostalları biriktirmeye başladım. Arada sırada da uyguladım ama çok istikrarlı olmadı bir türlü.



Bu sene daha düzenli bir şekilde yapıyorum aslında. Ama yine de istediğim kadar sık olmuyor. Burada önemli olan o günün size çağrıştırdığı şeyi resim, fotoğraf ya da o günden size kalan yapıştırabileceğiniz objelerle çeşitlendirmek. Bu safhada işin içine kolaj giriyor, stencil, stamp, rastgele karalama ya da boyamalar. Ben önceden bir plan yapmıyorum kafamda. Tamamen doğaçlama. En güzeli de bu belki...



Artık mixed media konusunda çok güzel kaynaklar var internette. Arattığınızda sayısız seçenek çıkıyor. youtube'da da çok güzel anlatımlar var eğer şu anda erişebiliyorsanız :/ Harika teknikler anlatıyorlar. Ancak ben kendi tekniğimi kendim keşfetmeyi daha çok seviyorum...

Mesela çalışmaya başlamadan önce kağıda mutlaka bir kat beyaz tutkal sürüyorum ki üzerine vuracağım akrilik boyayı kağıt emmesin. Çeşitli gesso lar da var piyasada ancak daha alıp kullanmak nasip olmadı. Tuval altı dediğimiz astar boyadan da atabilirsiniz. Ancak kalın bir tabaka oluşturur ve kağıdı fazlasıyla ağırlaştırır. Bir diğer tavsiyem ise bu çalışmayı akrilik boya resim defterine yapmanız. Bu defterler sanatsal malzeme satan yerlerde mevcut. Ama..! bence art journal tamamen eldeki malzemelerle yapılmalı. Güzelliği orada.



Bir de bol bol ıvır zıvır toplarım. Kağıda yapıştırdığımda çok ağırlaştırmayacak şeyler. Mesela bu resimde gördüğünüz ağ gibi görünen sarı şey aslında limon filesi :) Tabi böyle topla topla ev biraz gerekli gereksiz ıvır zıvırla doluyor buna razı iseniz :)

Resimde gördüğünüz kağıtlar da geçen gün yaptığım kitap kutudan arta kalanlar. Yani o parça pinçik ufak tefek kağıtları bile atmıyorum hihihi



Tamamen sizin hayal gücünüze kalmış. O anda o nesneyi gördüğünüzde beyninizde bir şimşek çakmalı. Bende öyle oluyor yani :) Eski kitaplarınız, dergilerden kesilmiş resimler, gazete kağıtları çok iş görür. Eski fotoğraflar mesela, sizin ya da ailenizin siyah beyaz sepia fotoğrafları müthiş olur.

Son olarak günlüğünüze yazacak anlamlı bir şeyler bulmalısınız. Mutlaka mesaj niteliği taşımak zorunda değil. Bundan yıllar sonra torunlarınız açıp baktığında o gün ne yaşadığınızı ne hissettiğinizi anlayabilmeli. Tabi kimseyle paylaşmak istemezseniz de o sizin bileceğiniz bir şey...

Şimdi darmadağın olmuş masamı toplamaya gidiyorum. Sizi de hayal gücünüzle baş başa bırakıyorum... :)

7 Nisan 2014 Pazartesi

Yine...

Matruşkalar :)



Belki sizi biraz sıkmıştır bu postlarım ama etrafta matruşka ne görsem bayılıyorum. Elimde değil ışığa uçan ateş böcekleri gibiyim :)



Peter'den aldığım Tilda bebek kitaplarından birinin içindeydi kalıpları. Geçenlerde öylece oturmuş tv izlerken birden bire estiler ve bir anda dikiverdim. Aslında işçiliğini çok beğenmedim çünkü dikiş makinam gerçekten çok uyduruk. Elde diksem daha güzel olabilirdi. Ama olsun ben yine de onları seviyorum :D



ve bunlar da Rusya'dan getirdiğim bazı matruşkalar:
Bunlar ilk matruşkalarım. Gittikten sadece birkaç hafta sonra almıştım. Her biri 5 parça:



bu da en son dönerken aldığım 15 parça matruşkam. Göğsünde Ruslan ve Ludmilla masalını tasvir
eden minyatürler var:


Bunlar da asıl matruşkalar. Matruşkaların şekli aslında böyledir. Diğerleri sonradan turistik amaçla  yapılmaya başlanmış:





Hepinize bol gülücüklü bir hafta diliyorum... sevgiler

2 Nisan 2014 Çarşamba

Gün olur alır başımı giderimmmmm


Gün olur, alır başımı giderim, Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda. Şu ada senin, bu ada benim, Yelkovan kuşlarının peşi sıra. Dünyalar vardır, düşünemezsiniz; Çiçekler gürültüyle açar; Gürültüyle çıkar duman topraktan. Hele martılar, hele martılar, Her bir tüylerinde ayrı telaş!... Gün olur, başıma kadar mavi; Gün olur başıma kadar güneş; Gün olur, deli gibi...



Orhan Veli Kanık'ın bu şiiri sürekli iki dudağımın arasında bu sıralar. Yaz, deniz, güneş ve de kum özledim galiba... Sörf yapmayı, tarihi kalıntılar arasında kulaç atmayı özledim. Çok da ihtiyacım var aslında. Ağrıyan boynumu sıcacık kumlara gömmeye, denizin üzerinde sırt üstü amaçsızca yatmaya. Hamaktan inip tuzlu sulara dalmaya...



Bir süredir (yaklaşık 2 aydır) nerede deniz temalı bir şey görsem saldırıyorum. Son olarak atölyede yapılan deniz temalı panoları da görünce heeyyyttt dedim açılın ben geldim :) Tabi Ece Aymer Craft House'a gelen yeni scrapbook kağıtlarının da etkisi çooook büyük :D



Tepsinin ardından bir de bu kitap kutu... Bu defa sevgili Sevil (http://mycolurfullife.blogspot.com.tr/) ile birlikte yaptık. Onunkini görmeyi de ihmal etmeyin sakın ;)Kutunun üzerine hamur kabartma yaptıktan sonra elbette deniz kabukları ve halatla süslemeden olmazdı :)

Deniz teması taaa çocukluğumdan beri beni çok etkilemiştir. Amcamın kayınpederinin Mordoğan(İzmir)da evi var. Ben lisedeyken yazın oraya gider hem denize girer, hem ağ atıp balık tutar hem de Ali dedenin emektar atına eğersiz binerdim. Aaah Ah gençlik işte :) İşte o zamanlar bol bol deniz taşı ve kabuk da toplardım. Torba torba taşırdık onları.

Peki ben akıllandım mı? Tabi ki hayır. Yazın Anamur'a gittiğimde hala taş ve kabuk toplamaya devam ediyorum. Kıyıya vuran kabukları topluyorum çünkü içinde canlı olunca kıyamıyorum :) Fotoğraflarda cam şişede gördüğünüz kabuk ve taşlar Anamur'dan getirdiklerim. Hatta içindeki su da Anamur'un deniz suyu yani Akdeniz :)



Belirtmeliyim ki deniz temalı eylemlerimiz burada bitmeyecek ;) Arkası yarın diyor, martı sesli günler diyorum...



Lütfen plaj kurallarına uyalım: :)





Tasarım: Seden Sezer

Malzemeler:

Cool Wight Ece Aymer akrilik boya
Midnight Blue Ece Aymer akrilik boya

MDF kitap şekilli kutu

Dekupaj kağıtları: By the Sea Ece Aymer dekupaj kağıtları

Kabuklar: Anamur sahilinden toplandı :)

Malzemeleri eceaymer.com adresinden ya da eceaymersiparis@hotmail.com adresinden temin edebilirsiniz.

1 Nisan 2014 Salı

Nice mutlu yaşlara diğer yarım :)

Bugün eşimin doğum günü... Bu nedenle ben de ona bir bavul kutu yaptım. Bavul şeklindeki her şeye bayılıyorum. Bu bavul kutlular atölyeye geldiğinden beri de yapmak istiyordum ama her zamanki gibi alıp da yapılmayı bekleyen objelerden birisi oldu. Eşime özel bir şey yapmak istediğimden aklıma ilk bu kutu geldi. Malum ahşap dünyasında beylere uygun bir şey bulmak da zordur :)

Kavaktan olan kutunun üzerini bir kat siyah boyadıktan sonra patina rengi, küf yeşili, kızıl kahve (sırası bu şekilde) kullanarak deniz süngeri ile eski görünmesini istediğim yerleri boyadım. Sonra ortalardan dışa doğru siyah ve kızıl kahveyi deniz süngeri yardımı ile eskitme yaptığım yerlere kaynaştırdım ve çok yoğun burnt umber yağlı boya eskitme yaptım. Bu tekniği çok seviyorum. Aslında anlatarak anlaması zor bir teknik.

Bir düğer yaptığım obje de anahtarlık. Sevgili çocuklarım (aslında daha çok oğlum) anahtarını sürekli bir yerlere bırakıp sonra da koyduğu yeri unuttuğu için bizim için faydalı bir şey oldu... Kalasın üzerini zımparaladıktan sonra (yoksa çok kıymıklı oluyor) yalap şap beyaz boyadım. Küp şeklindeki ahşaplar St.Petersburg'dan aldığım bir kitin içinden çıkmışlardı. Onları yukarıdaki gibi küf boyadım. Altlarına kanca takıp kalasa yapıştırdım.

Ev giderek modern vintage tarzına dönüyor. Benim de hoşuma gidiyor. Daha yapılacak çok şey var. Şimdi müsaadenizle atölyeye çıkıyorum... Hepinize güzel bir hafta diliyorum ;)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...