24 Şubat 2014 Pazartesi

bir miskinlik var üstümde...




Bir haftadır bir tembelim bir tembelim sormayın... Yattığım yerden kalkamıyorum, sabahları uyanamıyorum, geceleri film izlerken uyuyakalıyorum. Elim hiç bir şeye gitmiyor. Az biraz havalar güzel gitti diye vücudum bahar geldi sandı da bahar yorgunluğu mu çöktü ne???

Bilgisayarımı bile günlerden sonra ilk defa açtım... hadi hayırlısı :/ Bu bir hafta içinde topu topu iki çizim yaptım. İşte hepsi hepsi o...



Şu miskinliği kovalayabilirsem üzerimden aklımda bir sürü proje var. Birinin ucundan tutmak lazım artık...

16 Şubat 2014 Pazar

2/3'ü bitmiş pazar gününüz keyifli olsun ;)



Ancak oturdum bilgisayarın başına... sabah hatta öğlene doğru uyandım. Oğlumun bilim projesi için tırmanma ipi almaya gittim. Döndüm, bir şeyler yedim ve şu andan itibaren yukarıdaki ursus maritimuslar gibi sadece tembellik yapmayı planlıyorum :)

Hepinize güzel bir pazar ve mutlu bir hafta başlangıcı diliyorum ;)

13 Şubat 2014 Perşembe

BUNUNLA BEETHOVEN'IN 5. SENFONİSİNİ ÇALAMAZSINIZ BELKİ AMA...



Son günlerde ahşap boyama yapamadığımı söylemem gerek. Çoğunlukla boya eskiz defterim ve çarpı işlerimle haşır neşirim... Bu kutuyu da aylar önce arkadaşıma hediye olarak yapmıştım.

Ama kutu eline geçmeden yayınlamak istemedim çünkü sürprizi bozmak istemedim :) İstanbul'daki kardeşim Elif'in evinde şimdi :)


Bu kutudan atölyedeki öğrencilerimden birine yapmıştık. Kutuyu görür görmez aklıma Elif gelmişti. Emine hanımdan sonra aynı kutudan Feray hanım da getirince hemen nereden aldıklarını öğrenmek istedim ama Feray sağ olsun hemen alıp bana da getirdi :)

Ama benim bunu boyamam biraz zaman aldı çünkü tam rahatsızlığımın yeni yeni beni perişan etmeye başladığı zamanlardı. Ben de yavaş ama emin adımlarla bitirdim kutuyu.

Geçen hafta da kargoya verdim ama PTT kargo sağ olsun kutuyu ancak bir haftada yerine ulaştırabildi. Zaten gecikmiş olan doğum günü hediyem daha da gecikti. Neyse sonunda eline ulaştı da ben de yayınlayabiliyorum :)

Moskova'ya ilk gittiğimizde nehir kenarında büyük bir salonu olan ama bir oda bir salon küçük bir evde oturuyorduk. Kızım henüz 1 yaşındaydı ve ayrı odası olamayacağı için salonun bir kısmını ona oda olarak düzenlemiştik. Moskova'da kiralar oldukça yüksekti. İlk evimizin kirası 800 dolardı. Ama yeri gerçekten çok güzeldi. Moskova nehrine bakıyordu ve oldukça merkezde olan Paveletska'daydı. Önümüzden geçen caddenin adı Kosmodamianskaya idi. Ben oğluma hamile kaldığımda o evin artık bize yetmeyeceğini anlamıştık.

Ancak oturduğumuz bölgeyi çok seviyorduk. Özellikle de pencereden görünen nehir manzarası, köprüler ve elbette her yere kolay ulaşılabilir olması bizim açımızdan çok güzeldi. Bunun üzerine yine aynı bölgede ev aramaya başladık. Karşı kıyıda Moskovâ'nın meşhur 7 kız kardeş binalarından birisi vardı. Konut olarak kullanılanlardan birisiydi. Kızım Sera oraya Pamukprenses'in evi diyordu. Ev ararken o binada da bir ev çıktı karşımıza.

Daha önce Fransız bir çiftin yaşadığı ev bakımlı ve temizdi. İçeride Çaykovski döneminden kalma birkaç antika mobilya vardı. Vitrin muhteşemdi. Girişteki dresuar harikaydı ama benim aklım yazı masasında kalmıştı. Muhteşem bir parçaydı. Hala gözümün önündedir... Ceviz ağacından oymalı, üst kısmı hani şu bombeli kapaklı olanlardan...

Bir de beni çok etkileyen salondaki piyanoydu. Kuyruklu bir konser piyanosu. Müzik ile ilgim dinleyici olmanın ötesine hiç geçmedi. Yeteneğim de yoktur zaten. Ama bembeyaz deri mobilyalar arasındaki bu bembeyaz kuğu gibi piyano müzikle uğraşmayan birisini bile baştan çıkarır gibiydi.

Ne yazık ki evin kirası bizi aşıyordu ve evin en ilginç ve saçma yönü mutfak ile banyonun iç içe olmasıydı. Ne saçma değil mi? Bir kapıdan giriyorsunuz mutfak. Mutfağın içinde bir kapı daha banyo ve tuvalet :/ Bir de koridordan geçen çöp gideri kapağını görünce bu eski ve bakımsız binada bu fiyata daire tutmak hele 1300 dolara pek de cazip gelmedi. Hemen arkasından bizim eski evin yan apartmanında ev bulunca bu seçeneği eledik. Ama o piyano ve yazı masası hep aklımda kalmıştır...

İşte bu kutuyu boyarken de beyaz olmasını istememin sebebi sanırım buydu... Zımpara ile eskitme yaptım ve kapağındaki resim transfer. Resmin kenarlarında ayrıca stencil var ve kutunun kenarlarındaki notaları elle boyadım. Çok düzgün değiller çünkü biraz karikatüristik olsun istedim. Son olarak sol anahtarı ve nota şeklindeki küçük ahşapları boyayıp yapıştırdım.

Piyano demişken... Moskova'da yaşadığımız son evde salonun dörtte biri büyüklüğünde piyano vardı :) Bu hikayeyi başka bir yazıya saklayım ;)



12 Şubat 2014 Çarşamba

onlar şimdi finlandiya'da




Çarpı işi çarpı işi çarpı işi arada bir iki takı, biraz eskiz... Baktım da bloğa son zamanlarda hiç ahşap boyama ile ilgili post girmemişim. Tabi bunun bir sebebi var... Uzuuuun süredir ahşap boyamadığımdan olsa gerek :)

Boynum henüz rahatsızlanmadan önce atölyeye bardak altlıkları gelmişti. Ben de nasılsa yaparım diye almıştım. Aslında hemen de yapmıştım :D Ama tamamen kendi tarzımın dışına çıktığından kaldırmıştım ve de unutmuştum...

Ben fakültedeyken birçok şeyden bir parça öğrendik. Aslında yıllarca bundan şikayet ettim. Çünkü parça parça pek çok şey biliyordum ama bir şeyi tam anlamıyla ve hakkıyla öğrenememiştim. Ya da bana öyle geliyordu. Oysa o öğrendiğim parça parça ama çok konudaki "şey" çalışma ve ahşap boyama konusunda bana çooook faydalı oldu.

Bir de fakültedeyken sanki bir kız meslek lisesi, sanki bir olgunlaşma gibi son derece geleneksel bir eğitim aldık. Bazen kendimi yatılı bir kız okulunda Cumhuriyetin yeni dönemlerinde okur gibi hissederdim. Yanlış anlamayın bu kötü bir şey değil. Sadece zamanında Türk işi motiflerinden, Türk ornamentlerinden, folklorik desenlerden ve de minyatürlerden, ebrulardan, hatlardan v.b bıkmışım... O zaman bu zamandır da mümkün oldukça uzak durmuşum.



2 ay kadar önceydi diplomamı ararken zamanında dosyaladığım bir takım resimler çıktı ortaya. Çini motifleri, eski Türk evlerinin suluboya resimleri, Osmanlı kumaşları... Taaa fakülte yıllarımdan kalma. Bardak altlıklarını da yeni alıp gelmiştim eve. İşte bir şey dürttü demek ki :) Çini motiflerini kullandım. Fazla bir teknik yok üzerinde. Boyadım dekupaj yaptım stencil ve vernik işte o kadar... Sonra da ben bunu niye yaptım ki çini deseni benim evime hiç uymaz en iyisi bunu değiştireyim ben diye düşündüm ancak tam da o sırada boynumdan dolayı hastane ardından St. Petersburg ardından fizik tedavi unutttuuuum gitti...

Oğlumun bebeklik arkadaşı Mert bu hafta Finlandiya'da okul gezisinde. Gittiği yerin adını da biliyordum ama unuttum :/ Annesi çok sevdiğim arkadaşım Yeşim aileye Türk işi birşeyler yollamak istiyormuş ama bir türlü fırsat bulup bakamamış. Benim bardak altlıklarını da görmüştü. Hala duruyor mu diye sordu. Ohoooo ben onları çoktan unutup gitmiştim. Durmaz mı dedim hemen vernikledim. Pazar'ı Pazartesi'ye bağlayan gecenin sabahı Mert ile birlikte Finlandiya'ya uçtular. Yaniiii ben gidemedim oralara ama benim bardak altlıkları gittiler hihihi... Ayaklarını sürümüş olsalar da günün birinde ben de gidebilsem ;)



Şaka bir yana bu sıralar değişik bir yerlere gidesim, değişik şeyler göresim var. Yurt içinde ya da dışında hiç fark etmez... Gezesim geldi anlayacağınız :)



11 Şubat 2014 Salı

red & pink



Kaç ay oldu başlayalı bilmiyorum. Henüz 2014'de girmemiştik. Sanırım kasım ayıydı. Bu çelenk şeklindeki işlemeye kitapta görür görmez vuruldum ama gelin görün ki işlemesi o kadar keyif vermedi. Nedeni de sanırım benim tarzımdan biraz uzak oluşu...



Altındaki kutuyu da ben boyadım. Hatta onu da aylar önce boyamıştım :) Çizgi ve puantiyeyi, bej ve beyazı birlikte kullandım. Aykırılıkları bir araya getirmek istedim. Çünkü zaten işlemenin de kendisinde kırmızı ve pembeyi bir arada kullanmışlar. Oysa düşününce çoğumuzun bu iki rengi herhangi bir yerde bu kadar baskın kullanması düşük bir ihtimal... Evenweave kumaşa DMC iplikle işledim. Kaç count bilmiyorum doğrusu :) Epeyce küçük canımı okudu. Ama keten kadar zor değildi. En azından delikleri saymak kolay.



Bu modelin aynısını sevgili Dolunay da işledi. O kutuyu farklı boyamış. Merak edenlere: http://ahousefulofhappiness.blogspot.com.tr/2014/01/kokos-ait-bir-oda.html

Şablonlar aynı olsa da kumaş seçimleri kutunun renkleri işleyeni ne kadar yansıtıyor değil mi? İyi ki varsın Dolunayyyy seni seviyorum :D

Bana gelince... Bir süre daha çalışamayacağım kesinleşti. Bu sezon bitene kadar anlaşılan. Ama kimse beni atölyeden uzak tutamaz o ayrı :) Yine gider gelirim. Ama birazcık iş yapsam azıcık ayakta kasam boynumun ağrısı beni öldürüyor. Akapunktur önermişti doktorum denesem mi acaba ???

Evet ben kaçar... Kahvemi koymaya gidiyorum. Keyifli bir hafta dilerim hepinize ;)


9 Şubat 2014 Pazar

Miskin bir pazar :)



Sabah yedide uyanıp kızımı dershaneye yolladıktan sonra dayanamayıp yeniden uyumuştum ki saat 10da kalkıp oğlumu futbol antremanına yolladım. Ondan sonra da gittim tazecik ekmek ve gazetemizi alıp döndüm. Klasik bir pazar başlangıcı yani :) Ankara'da kara bulutlar ve hafiften atıştıran yağmur var. Oysa sabah bahar gibiydi... Düşündük de (eşimle) tam miskinlik havası :D Dün ikimiz de ev işinden iyi yorulmuşuz. O yüzden bugünü kahve-çarpı işi-boyama-bloglar ve battaniyeme zaman ayırarak geçirmeye karar verdim...



Hafta içi aldığım Crosss stitcher Şubat ayı sayısından sevimli minik bir kit çıkmıştı. Hemen o gün işleyip bitirmiştim. Basit ve keyifli bir anahtarlık oldu. Şimdi de aylar önce başlayıp, hatta monte edeceğim kutusunu bile boyayıp sıkılınca bir kenara attığım çelenk şeklindeki çiçekleri işlemeyi bitirmeye kararlıyım... Bugün biter mi bilmiyorum ama en geç yarın bitirmeyi planlıyorum. Bir iş çok
 uzayınca sıkıyor...



Fizik tedavim çarşamba günü bitti ama ağrılardan tamamen kurtulduğumu söyleyemem :( doktor da öyle bir konuştu ki ona kalsam hiç hareket etmeden tüm gün geçirmem lazım. Tabi bu benim için imkansız. Verdiği hareketlere de hala başlamadım. Biliyorum suçluyum :/

Herkese mutlu, huzurlu, keyifli bir pazar ve hafta diliyorum... Bu sıralar bloğum ve blog arkadaşlarımın blogları ile oldukça haşır neşirim. Bu durum çok hoşuma gidiyor... Kahvem hazır, blog gezmeye devam... bana müsaade ;)

4 Şubat 2014 Salı

güzel bir günün ardından... değişik bir kolye modeli

Bugün fakülteden sınıf arkadaşlarımla keyifli bir kahvaltı buluşması yaptık. Ben yani biz :) Gazi Üniversitesi Mesleki Yaygın Eğitim Fakültesi Resim öğretmenliği mezunuyuz. Onlar şimdi çeşitli yerlerde öğretmenlik yapıyorlar (Şimdi düşündüm de öğretmenliğe devam etseydim şu anda 19 yıllık öğretmen olacaktım). Birisi İstanbul'dan (Oya) birisi de Trabzon'dan (Gülnihal) geldiler... Belgin, Gamze, Bahtunur ve ben de Ankara'dan katılanlardık :) Bol bol eski günlerden bahsettik. Şöyle yapardık, buraya giderdik... Bence hiçbirimiz değişmemişiz :D Keşke daha sık görüşebilsek... Tabi onların Şubat tatili olduğu için tatildeler ve zaman kısıtlaması olmadan rahat rahat oturduk. Ama tabi benim zaman kısıtlamam vardı çünkü fizik tedaviye gitmem gerekiyordu... Neyse yarın son gün. Artık bitiyor...

Eskiden yani lise ve fakülte yıllarımda bileklik örmeye bayılırdım. Şimdi onlara bir de ad vermişler: arkadaşlık bilekliği... :) Muline iplikleri dolayarak saçıma upuzun kuyruk örerdim. Aynı teknikle rengarenk bileklikler de yaptım. Şimdi de kolye... Aşağıdaki kolye 2 parçadan oluşuyor. Birbirine uyumlu iki kolye gibi düşünün... İster birini ister diğerini ister ikisii birden takabilirsiniz...



Renkler canlı ve hoş oldu bence. Bunun örneklerini çoğaltmayı planlıyorum. Bu arada emeksensin dükkanımı yeniden aktif hale getirdim. Çünkü sürekli yapıyorum, kendimi durduramıyorum ama hepsini kullanabilmem mümkün değil :)




kolye no:1 ucundaki kahverengi boncuk gibi görünen renklendirilmiş lüle taşı uç...

kolye no:2

3 Şubat 2014 Pazartesi

hoş tesadüf...




Moskova'ya ilk gittiğimde yani 1998 yılında vernisaj adında bir bit pazarı keşfetmiştim. Doğrusu daha önceden orada yaşayan arkadaşlar göstermişti. Vernisaj dediğim yer oldukça büyük bir alana yayılıyor. Girişte bulunan alanda hediyelik eşya satılıyor. Her tür hediyelikleri oradan aldım yıllarca. O zamanlar basit stantlarda satış yaparlardı. Şimdi restore edildi çok şık, eski Rusya tarzı harika bir yer oldu. Özellikle hafta sonları teyzeler geleneksel kıyafetlerde Rus folklorik şarkıları söylerler. Çok keyiflidir.





Arka tarafa doğru yürüyünce merdivenleri görürsünüz, yukarı doğru uzanır. Çıkınca başka bir dünyaya adım atarsınız. Artık bit pazarındasınızdır. Antikalar, gümüşler, resimler, heykeller, kapı kolundan eski paralara aklınıza gelebilecek her tür eski eşya ordadır. Çok pahalıları da vardır çok ucuzları da... Tabi ben 98'de gittiğimde çok ucuzdu. Şimdi mi? Eh artık pek de ucuz sayılmaz. Özellikle antika değeri olanlar daha doğrusu antika olduğu kanıtlananların yanına bile yaklaşılacak gibi değil.





Ucuz olduğu dönemlerde ben de birkaç şeyden nasiplenmiştim. Keşke daha fazla şey alsaymışım o zamanlar :)

Bu biblo da o dönemlerde edindiğim bir güzellik. Dans eden bir kız ve oğlan çocuğu. Rus geleneksel kıyafetleri içinde Rus dansı yapıyorlar. Görür görmez vurulmuştum çünkü o dönemler kızım da bu dansları öğreniyor böyle dans ediyordu. Zaten ikinci el bu tür şeylere bayılırım. Dokunduğumda düşündüğüm ilk şey şu olur: "Buna kim bilir kimler dokundu... Sahiplerinin kim bilir ne anıları vardır üzerinde..."





Kimisi bunu uğursuz bulur. Kişiye göre değişir tabi ama benim hoşuma gidiyor. Yani o eşyalarda yaşanmışlık vardır. Anılar ve hatta bir parça edebiyat... Tabi hayal edebilirseniz :) Genellikle de bir hikaye kurarım hayalimde... İkinci el kitapları sevmemin de sebebi aynen budur...





Geçenlerde sevgili Ahu (lavanta bahçesi) nun bloğunda son işlediği panoyu görünce gözlerime inanamadım. Benim bibloma ne kadar benziyordu... Elbette bire bir aynı değil. Benim biblomdaki çocuklar dans ediyor, işlemedekiler buz pateni yapıyor. Ama bakar mısınız oğlan çocuğunun kızı tutuşu, ayaklarını atış şekilleri... Meğer işleme de Rus temalıymış :) E kim tutar beni? Biblomla yan yana nasıl durur anında hayal ettim ve işlemeye başladım, hemencik de bitirdim. Çerçevesi de Madam Coco'dan bir zamanlar almıştım. Yoksa English Home muydu..! Çerçeve deliliğimden bahsetmemiştim tabi nerde beğendiğim bir çerçeve görsem direk alıyorum :) Elimde değil :D





Bu arada biblom orijinal damgalı. 1955 yılında yapılmış. Yıllar sonra Dom Farfor (Porselen evi) adındaki çok ünlü bir Rus mağazasında aynı damga ve tarihte benim bibloma benzer biblolar gördüm. Benimkine en çok benzeyen bankta oturan bir kız ve köpeği aşağı yukarı aynı büyüklükteydi ve fiyatı 800 dolar civarındaydı. Ben biblomu 500 rubleye yani 35 lira gibi bir fiyata almıştım :)





Evde bunun gibi biblolarım, resimlerim, gümüş bardak zarflarım var. Getirirken epey korktum. Çünkü gümrükte sorun olabilirdi ama dikkat etmediler iyi ki :) Bir de film afişim var ki... Onu çooook seviyorum :) O da başka yazıya artık ;)


eskilerde neler bulduummmm :)

Dün akşam eski fotoğraflara baktım. Yüzlerce fotoğraf çekmişiz... Bak bak bitmedi. Eski fotoğraflara bakıp hüzünlenenleri anlamazdım... Dün gece çok iyi anladım :)

Moskova'ya ilk gittiğimiz yılların da fotoğrafları çıktı tabi ortaya. Ve sonrasının...Ne çok şey yapmışım orada. Şimdi bakınca dolu dolu geçen 12 yılmış meğer...

Bir kısmını facebook'a ekledim. Eski arkadaşların kare kare pozları. Umarım iyi gelmiştir onlara da. Bu arada fotoğrafların arasından oradayken yaptığım bazı işlerin de fotoğrafları çıktı :) Hiçbiri bende değil şimdi. Bazılarını hediye ettim. Bazıları kermeslerde satıldı.
Bir zamanlar çok fazla balmumu batik yapardım. Kaç arkadaşıma yapmıştım hatırlamıyorum ama güneş temalı, kenarlarda burç sembolleri olan masa örtüm pek meşhur olmuştu bir aralar... işte bazı örnekler...

bu sevgili kardeşim Elif'in evinde şimdi :)

Bir de ahşap boyamaya nasıl başladığımı hatırladım :) Aşağıdaki fotoğraflarda bulunanlar yakma aleti ve akrilik boya ile yapılmıştı :)

İşte böyle... Güzel zamanlardı ve özledim ben galiba o zamanları. İlk defa gittiğim gizemli bir şehri keşfetmenin heyecanı... Kim bilir? Belki bürgün... umarım...


Neyse... hüzünleri bir kenara atalım :) Maille gelen bir siparişim vardı. Bugün evde oturup hiç çıkmayınca ben de onu yaptım. Yeni bir gül deseni denedim. Biraz daha Laura Ashley tarzı ama renkleri değiştirdim. Umarım beğenir ;)




Herkese keyifli güzel bir hafta diliyorum... Yarın blog ziyaretlerime devam edeceğim. Çayınızı demleyin geliyorum :)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...