28 Eylül 2014 Pazar

Atölye Lavanta: Kış kapıda...

Atölye Lavanta: Kış kapıda...: Havalar iyice soğudu. Ankara bugün kış provasını da yaptı... Ama bizim sıcacık atölyemizde keyfimiz yerindeydi. Bir haftadır Atölye Lava...

19 Eylül 2014 Cuma

Atölye Lavanta: Yeni iş, yeni blog, yeni heyecan...





Atölye Lavanta: Yeni iş, yeni blog, yeni heyecan...: Merhabalar... Atölye Lavanta 15 Eylül Pazartesi günü kapılarını açtı. Yavaştan derslerimiz de başladı... Yeni ürünler, tasarımlar da ken...

11 Ağustos 2014 Pazartesi

bugün ancak çiçekler teselli edebilirdi beni :(






Biraz balkonumla ilgilendim, çiçeklerin saksılarını değiştirdim. Ordan aldım oraya diktim beğenmedim, söktüm başka yere diktim falan filan... English Home'dan aldığım kafesin de içine birşeyler ayarladım. Ama yine de keyfim yerine pek gelmedi...







Bunun üzerine kahve yaptım en sevdiğim kupama koydum, dergimle birlikte balkonuma çıktım. Hava da çok güzeldi.. Ama yine de koskocaman bir boşluk hissediyorum. Diğer yarımı yine Petersburg'a yolcu ettim ve sanki yapmam gereken birsürü şey varmış da unutuyormuşum gibi geliyor bana...








3 Ağustos 2014 Pazar

Anamur'da son iki gun



Tatil ne kadar uzun olursa olsun çabuk biter :/ Yarın akşam gerçek hayata dönüyoruz... Ankara'da öyle çok iş var ki :)

30 Temmuz 2014 Çarşamba

kulağınıza küpe olsun :)


Parmağım sonunda beni üzmekten vazgeçti. Bu arada eşim ve ben 3 günlüğüne Alanya'da Water Planet Aquapark tatil köyüne kaçtık geldik. (20.evlilik yıldönümümüz nedeniyle) Tatil köyünün %95 müşterisi Rus idi. Bol bol Rusça duyduk unuttuğumuz kelimeleri hatırladık. Malum yakında yine ihtiyacımız olacak :)

20140730_192056 

Sonuçta yine Anamur'dayız. Arık burada kala kala 5 günümüz kaldı. Güzel şeyler ne kadar uzun olursa olsun çabuk bitiyor. Tatil de dahil :(

20140730_192155 

Eve dönünce yapacak bir sürü işimiz var. Eşimin yolculuğa hazırlanması, kızımın üniversite kaydı, benim işlerim... Neyse ki bol bol güneş enerjisi depoladım :)

Hani bir melek işlemiştim geçenlerde perforated paper adlı malzemeye: http://tarchintasarim.blogspot.com.tr/2014/07/nedir-su-driftwood.html işte o işlememden kalan küçük parçalara gül işledim ve küpe yaptım. Parmak iyileşti ya :) geri döndüm :D

20140730_192334 

Bayramınızı da kutlayarak huzurlarınızdan ayrılıyorum... Zira yemeğe çağırıyorlar :D

19 Temmuz 2014 Cumartesi

sag isaret parmagimi cok yormusum :(



 Dun gece sisivermez mi benim parmak :( birkac gundur mizildaniyordu zaten..! Sabah kalktik gittik doktora. Doktor dedi ki cok yormusum kiymetli parmagimi odem yapmis su toplamis zavalli :(

 Halbuki tam hiz devam ediyordum ama dinlendirmem gerekiyormus. Eh ne yapalim bir hafta mola. Getirdigim kitaplara gun dogdu. Ha bu arada asagidaki yelkenliyi de dun yapmistim driftwood ve branda kumasindan. Zavalli tahtaciklarim boyunlari bukuk kaldi :(


Telefondan post girmek de baya zormus.. :/

17 Temmuz 2014 Perşembe

nedir şu driftwood?




Yaz geldi geleli pinterestte bir driftwood furyasıdır gidiyor. Deniz temalı panolar açılıyor, içine deniz ve marin temalı ne varsa kaydediliyor. Dekoratif birbirinden güzel şeyler... Bunların başında da driftwood'lar geliyor. Yelkenli yapanlar, balık yapanlar, denizatları, neler neler...

Peki bu driftwood nedir arkadaşlar?



Olaya şöyle başlayayım masal gibi olsun ;)

Anamur'a geldiğimiz gün (sabahın bir körü indik otobüsten) soluğu plajda aldık. Daha kuma ayağımı bastım... :) ...

Her yıl Anamur'dan eve torba torba taş taşıyorum. Yaklaşık 7-8 yıldır taş boyuyorum. Ama son birkaç senedir her yer boyanmış taş dolu. E benim de hevesim kaçtı biraz.


20140716_191746

Eşime dedim ki: "Bu sene eve hiç taş taşımayacağım."

Ne kadar cesurca bir laf değil mi :) Anamur boyamaya uygun taş cenneti ve ben bir tane bile götürmeyeceğim...

20140716_190733

Tamaaaaaaaaam evde birkaç kutu dolusu var itiraf ediyorum :D ama gördüğüm her taş benim için yep yeni bir ufuk... Yine de sözümde duracağım ve götürmeyeceğim. Abartmayayım. Çok çok aklım kalırsa 3-5 götürürüm hepsi o...

Sonra ekledim: "Bu sene sadece tahta götüreceğim :D"

Der demez başladım toplamaya... Kaç kutu oldu bilmiyorum ama yanımda taşıyamayacağım kadar çok. Her halde kargoya veririm :)

20140716_190728

İşte o topladığım tahta, ağaç parçalarına driftwood deniyor...

DRIFTWOOD: Özellikle deniz ve nehir kenarlarında su ve rüzgarın etkisiyle çürüyen, renk değiştiren ve ağacın cinsine göre eğilip bükülen dal parçaları. Özellikle deniz kenarındakiler tuzlu suyun etkisiyle çok daha güzel deforme oluyorlar. Pek çok deniz ve nehir canlısı, kuş için de besin kaynağı bu çürümüş dallar...

Benim içinse sanat eseri yaratmak yeni tasarımlar oluşturmak için mücevher değerinde bedava malzeme :) Hele ki deniz temalı herşeye bayıldığımı düşünürsek ;)

Günlerdir hem onları topluyorum hem de çarpı işi yapıyorum. Kanaviçe işte tabi ama çarpı işi demek hoşuma gidiyor :) Çünkü daha melodik geliyor...

Önceki gün düşündüm taşındım, işlediğim şeye çelenk yapmaya karar verdim. Ancak Anamur'da malzeme bulmak sıkıntı. Hemen sevgili Sevil'i ( http://mycolurfullife.blogspot.com.tr/ )aradım. Yarın atölyeye gideceksen bana bir güneş çerçeve kargolayıverin dedim. Sağolsun o da gider gitmez paketlemiş. Nalan abla da dün akşamüstü kargoya vermiş. Hoooop bugün akşamüstü elimdeydi :)

Hızlıca tek kat ve de yalap şap beyaza boyadım. Hatta akrilik boya yoktu guaş boya ile boyadım. Verniklemedim de... Amaç dura dura eskimiş görüntüsü yaratmak değil mi ;) Zaten Üzerine driftwood'ları yapıştırınca altında pek de birşey görünmeyecekti. Driftwood'ları yerleştirip kuvvetli yapıştırıcı ile (bende peligom vardı) yapıştırdım. Üzerine pamuk iplikle birkaç fiyonk. Aralara midye kabukları...

20140716_190537

İşlememe gelince... Bir başka Jeremiah Johnson tasarımı. Meleğin kanatları orjinalde ahşap kesimdi. Ben onları da driftwood ile yaptım. İşlemeyi bu defa kumaşa değil perforated paper adında kağıt ile plastik arası bir malzemeye işledim. DMC marka olan bu kağıdı malesef Türkiye'de bulmak zor. Yani sanırım da yok :( Ben İspanya'dan almıştım. Beni bu malzemeyle de tanıştıran çarpı işi kraliçem Dolunay (http://ahousefulofhappiness.blogspot.com.tr/ ) tabi ki... Tekrar ve tekrar teşekkür ediyorum canım benim, iyi ki varsın...

Bu malzemenin güzel yanı kenarlarını bir milim dıştan kesince işlemede atma sökülme olmuyor. Süper birşey. Ama tabi sadece bu tarz işler için kullanışlı.

Sonuçta işlemeyi de ortasına yerleştirince bence güzel oldu. Bu arada aslında meleğin önlüğünde dini birşey yazıyordu. Bize uymadığı için ben onu çok sevdiğim başka bir cümle ile değiştirdim: "LOVE makes our house a home / Sevgi evimizi yuva yapıyor"

20140716_190528

Belki Ankara'ya dönünce çelengin ortasına deniz temalı başka birşey işlerim ve meleğimi de başka türlü değerlendiririm ama şimdilik bu hoşuma gitti, siz ne dersiniz bilemem ;)



Hazır driftwood kısmına girmişken bir de kolye yaptım kendime. Basit ama şık oldu kanımca :) Bu arada Anamur sahili tam bir driftwood cenneti:



Ayrıca burası caretta caretta yuvalama sahili. Öyle güzel koruyorlar ki yumurta alanlarını, çok takdir ediyorum :) Her sene de bu yuvaların fotoğrafını çekiyorum. Ama henüz çıkıp da denize yürüdükleri döneme denk gelemedim. Elbet bir gün o da olacak :)


20140716_191025


Seden Sezer Anamur'dan bildirdi dostlar... Bir başka postta buluşmak ve gülüşmek dileğiyle bu geceki yayınımız burada bitiyor ;)

Driftwood cenneti:



Deniz kaplumbağası yuvaları:


10 Temmuz 2014 Perşembe

veeee tatil mod: on :)



Anamur'dan herkese merhabalarrr :) Dün gece yola çıktık ve sabah sekiz sularında akdenizin en güney ucundaydık... yine :)

Bu sene tatile ihtiyaç duyduğum kadar hiç bir sene duymamıştım. Önce boynumdaki ağrı ve uzun süren (hala tam geçebilmiş değil) rahatsızlık bunu takiben kızımın üniversite hazırlığı... Eşimin de yılın yarısında bizimle olmayışı beni oldukça hırpaladı doğrusu. Tabi oğlanla da çok cebelleştim, malum o da ergenliğe girmek üzere olduğu zor bir yıldaydı. Şimdi hepsini geride bırakmış bir oh çekmişken eşimin yeniden Rusya-Petersburg'a gideceği haberiyle yeniden sil baştan olduk. Her şeyde bir hayır vardır elbet :)



Bu arada kızım beni hem mutlu etti hem gururlandırdı. Üniversite sınavı bir mazi oldu bizim için artık :) Sıralamalarını yaptık ve şimdi heyecanla bekliyoruz. Sadece 4 tercih yaptı...

Artık ayaklarımı uzatıp yüzümde güneş, burnumda denizin tuzlu kokusu dinlenme zamanı. Bu seneyi de oğlumun teog sınavı telaşı ile geçireceğim için bol bol enerji toplamalıyım :) Sık sık da Peter yolu görünüyor falımda zaten :) Bakalım daha ne sürprizler çıkacak karşımıza :)



Ama şu anda bunu düşünmüyorum. Çarpı işi malzemelerim, kitabım, mayom ve güneş gözlüğümün yeri önümüzdeki bir kaç hafta kafamı kurcalayacak tek şey olacak ;)

20140709_175922

Aaaa neredeyse unutuyordum... Yukarıdaki mutfak rafı (panosu) taze çıktı fırından :D Uzun zamandır işliyordum aslında ama çok çok yavaş ve sabırla :D Sonunda birkaç gün önce bitti. Ahşabını da boyayalı 2 hafta falan olmuştu doğruyu söylemek gerekirse :) (mum eskitme+stencil+yağlıboya eskitme) Ama ben ancak dün yola çıkmadan bir kaç saat içinde bu ikisini bir biri ile buluşturabildim. Yola çıkmadan da fotoğrafladım. Altı çerçeveli üstü raf. Mutfakta bir yere asacağım ama bakalım nereye... Yani yer bulabilecek miyim bakalım :)

20140709_175908

Üstündeki minik minyatürler de taaaaaa İspanya'dan. Uzun zamandır birşeylere monte olmayı bekliyorlardı. Sonunda yerlerini buldular. Aslında bitmiş bir panom daha var. Aslında o biteli aylar oldu ama hala minyatürlerini yerleştirmediğim için yayınlamadım. Hatta onun varlığını tam şu anda hatırladım :D

20140709_175904

İşte böyleeee... Ankara cayır cayır yana dursun biz Anamur'un sıcağında denizin tatlı serinliğine atacağım kendimi :) Arada huzurlarınıza çıkacağım ;)

20140709_175838

29 Haziran 2014 Pazar

pazar pazar yine ben :)



Eveeeeet işte yeni bir fayans çalışması. Elbette çakma mozaik. Fayans desenlerini rast gele kesip hamurlayarak yaptım. Açıkçası bu pazar benim için oldukça verimli oldu. (öğlen uyanmış olmama rağmen :))



Desenleri bastıktan sonra rast gele kestim. Ama işin zor kısmı burada başlıyor. Her parçayı birbiri ile uyumlu ve elbette olabileceği kadar bir biriyle aynı uzaklıkta yapıştırdım. Üstünü 4-5 kat vernikledim. Parlak vernik kullandım ki fayans gibi görünsünler. Bu defa aralarını derz dolgusuyla değil kabaran boya ile doldurdum. Ama bence derz dolgusu daha doğal duruyor. Son olarak her parçanın üzerini mozik sıvısı ile kapladım.

*** Bir önceki çerçevem daha çok hoşuma gitti. Aralardaki dolgulardan dolayı. Bir önceki postta... Ama fotoğrafları iyi çıkmamış. Aynaların eskitmesi balli olmamış.  Ama bu da sevimli oldu :) Bunları yapıp duruyorum da nereye asacağım bilmiyorum :D

***
***

27 Haziran 2014 Cuma

tatlı telaşımın arasında fayans çerçeve




Oldukça yoğun 3 hafta geçirdik. Kızım bu sene liseden mezun oldu ve malum üniversite sınavı sürekli evimizde gündemdeydi. 4 sınava girdi. Umarım istediği yeri gönlünce kazanır ve güzel bir hayatı olur. Bütün üniversite adayları için geçerli dileğim...





Tabi sınav sonrası da mezuniyet telaşımız vardı. Önce kep atma töreni ardından mezuniyet balosu. Elbette bunlar çok tatlı telaşlar. En güzeli de aklı başında, sorumluluk sahibi güzel kızımın beni bu denli gururlandırması...(maşallah) Canım benim seni seviyorum...


Ancak bütün bunların arasında boş durmak da yok elbette :) Fakülte yıllarımda (20 yıl oldu ben mezun olalı çaktırmayın :D) mozaik yapmayı öğrenmiştik. Sonrasında çalıştığım meslek lisesinde de öğrencilerime zevkle yaptırdığım bir teknikti. Ancak epeyce bir süredir aklımda bir çerçeveye fayans döşemek, mozaik yapmak vardı. Hatta bunun için Moskova'da bir sürü malzeme biriktirmiştim ama bir türlü yapamamıştım.




Sonunda uygun bir çerçeve bulunca değişik bir şey yapmak geldi aklıma. Fayans desenlerini bastım, hamurladım, çerçeveye yapıştırdım. Aralara derz dolgusu yaptım veeee sonuçtan çok memnunum. Aaaa bu arada en son da istediğim yerlere mozaik sıvısı sıkarak boyut kattım... Son olarak aynayı da eskittik (Füsun sağolsun), içime pek bir sindi doğrusu :)



Bu çerçeveden 2 tane daha var elimde :) Onlara da değişik şeyler var aklım... Sürprizzzzz :D




Eylemlerim devam edecek sevgili okurlar beni izlemeye devam edin :D


5 Haziran 2014 Perşembe

benim adım blue :) * my name is blue






Sabahki o deli sıcaktan sonra böyle yağacağı belliydi zaten. Dolu ve rüzgarın da etkisiyle çılgınlar gibi yağan yağmur. Mevsimlerin yeri iyice saçmaladı. Ama bu durum benim deniz temamı kesinlikle etkileyemyor :)



Önce bu askılığı yaptım. Uzun süredir aklımdaydı ama ancak fırsat oldu. Bol bol mum eskitme, çizgi çalışması ve çok az yağlı boya eskitme. Ben çok sevdim. Hayal ettiğim gibi. Çengellerine ne assam diye düşünürken aklıma önce bu balıklar geldi:



Geçenlerde can sıkıntısından dikmiştim. Aslında kumaşlarını taaaa birkaç ay önce stencil yapmıştım ama ne yapacağıma karar verememiştim. Balık fikri hoşuma gitti.

Sonra geçen sene boyadığım üçlü balıklar geldi aklıma onlar da yakıştı bence...




Son olarak tabi ki bir Tilda bebek... Çok ama çok keyifli bu küçük bebekleri dikmek. Daha ne kadar süre dikerim bilemiyorum :) ama şimdilik güzel gidiyor bence ;)Tanıştırayım... Bu bebeğin adı Blue...


Blue da benim gibi denizi çok seviyor :) Tokası ayakkabısı bile deniz temalı ;)

Benim gibi kirli çıkı iseniz sizin de evde elinizin altında çeşit çeşit malzemeniz vardır. Mesela Blue'nun ayakkabısı ve tokası kolye aparatlarından :)





Saçına da deniz yıldızı ve kabuklar takılmış yüzerken :) Bunlar da kolye aparatı. Ama bunları biraz renklensin diye oje ile boyadım :)




Bu sene deniz mevsimi gelecek mi dersiniz? Blue ve ben sabırsızlıkla bekliyoruz :)

Okyanuslar kadar uçsuz bucaksız ve mavi düşleriniz olsun :) Blue ve ben yeni projelere yelken açmaya gidiyoruz ;)


3 Haziran 2014 Salı

bu şehir güzelse senin yüzünden



Bugün Nazım Hikmet'in ölümünün 51. yılı... Ahhh ne isterdim şimdi Novodeviçi mezarlığında olmak, taşını yıkamak, karanfilimin birini Nazım'a birini Vera'ya sunmak... Hasretim pek çok depreşdi son zamanlarda. Bir de 3 Haziran tuz biber ekti üstüne :(

Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
ölürsem kurtuluştan önce yani,
alıp götürün
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.
Hasan beyin vurdurduğu
            ırgat Osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.
Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu,
tarlalar orta malı, kanallarda su,
ne kuraklık, ne candarma korkusu.
Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,
toprağın altında yatar upuzun,
            çürür kara dallar gibi ölüler,
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.
Ama bu türküleri söylemişim ben
                     daha onlar düzülmeden,
duymuşum yanık benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden.
Benim sessiz komşulara gelince,
şehit Ayşe'yle ırgat Osman
çektiler büyük hasreti sağlıklarında
belki de farkında bile olmadan.
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani...

                                                                    1953, 27 Nisan
                                                                    Barviha Sanatoryumu

30 Mayıs 2014 Cuma

çiçeklerimden uzak durun sizi gidi yaramaz kargalar :)




Bahçeli bir evim olmasını gerçekten çok istiyorum. Çeşit çeşit çiçek ekeyim, sabah kahvaltımı çimlerin üzerinde yapayım, köpeğim bahçede hoplayıp zıplasın, kedim ağacın bir dalında uyusun falan filan...

Şimdilik malesef öyle bir ihtimal görünmüyor ufukta. İnşallah bir gün... Sağlık yerinde olsun da değil mi ;)



Fakülteyi kazandığım sene annemlerin İzmir-Çiğli^ye tayinleri çıktı. Onlar Karşıyaka'nın yoluna düştüler ben Yurdun merdivenlerine :) Annemlerin oturduğu lojman yani Çiğli lojmanları Amerikalı askerlerin yaptığı taö Amerikan country tarzında lojmanlardı. Tek katlı, büyük ve eski. Mutfakta eski tip elektrikli ocakları olan bir fırın. Amerikan filmlerinde gördüğümüz şu kocaman çamaşır makinalarındani kocaman bir bahçe. Mutfaktan arka bahçeye açılan kapı hani şu altı ayrı üstü ayrı açılan kapılar var onlardandı. Arka bahçede ipler, iplerde güneşte kuruyan çamaşırlar...



Kocaman bir odam vardı. Penceresinin önünde palmiye ağacı... Yerleri antika kilimlerle kaplamıştım. Yer yatağım, yer yastıklarım, tüm resim malzemelerim yerde. Boyalar açık, kağıtlar dağılmış. Aniden canım resim yapmak istese anında her şey hazır :) Yerden yüksek tek şey 5 çekmeceli şifoniyer...



Ne yazık ki bu evin ve odanın keyfini ben pek çekemedim. Dedim ya fakülteyi kazandığım seneydi. Annemler gitti ben Ankara'da yurtta kaldım. Tatillerde üç beş günü geçirebildim o evde. Bir yıl sonra annemler yeniden Ankara'ya döndüler. Aahhh ah şimdi öyle bir ev istiyorum işte.



Yine de evimi çok seviyorum. Büyük olmasını, her bir köşeye başka hobi malzemelerimi dağıtabilecek kadar rahat olmasını :) kocaman girişini... Ama en çok da balkonumu seviyorum. Balkonlarım zaten bahçe gibi. Yani o kadar büyük değil ama ikinci kattayım ve sitemizin bahçesi öyle ağaçlık öyle yeşillik ve öyle çiçekli ki zaten bahçede oturuyorsun gibi. Siteyi çevreleyen çitlerimiz hanımeli dolu. Ah o koku... Mest ediyor resmen.

Eeee kuşlarımız da eksik olmuyor tabi. Gerçi elbette karga değil güvercin ve saka ama :) Hatta yazın belli bir dönemi resmen kırlangıç istilasına uğruyoruz. Gerçi hiç konmuyorlar. Sürekli daire çiziyorlar önümüzde...

Ben de o yüzden cici çiçeklerime konmasınlar onları kırmasınlar diye :P bu korkuluğu yaptım :) Şaka bir yana ben bu Tilda olayını pek sevdim....

Eylemlerim devam edecek efendim haber vereyim dedim... Haaa bu arada uzun bir süredir (Somadan beri :( ) blog ziyareti yapamadım. Bu hafta çalışıyorum ve eve yorgun geliyorum sonra da büyük bir hevesle tildamın başına oturuyorum ama sizleri unuttum sanmayın ;) Hepiniz öpüldünüz...

26 Mayıs 2014 Pazartesi

jane austen tilda



Henüz ilkokul, ortaokul yıllarımdayken bebeklerle oynamak yerine genellikle onlara elbiseler dikerdim. Hatta lojmandan arkadaşlarımla diktiğimiz elbiseleri oyuncak bebeklerimize giydirir apartmanın merdivenlerinde sergi açardık. Bir de utanmadan apartmana girenlere bilet parası keserdik :D İlksinnnn hatırlıyor musun? :)



Tilda bebek dilme işi de o yüzden çok hoşuma gitti sanırım. Ama o kadar minik minik el oyalayıcı ki sık sık yapamıyorum. 



Bugün Sevil Saliha ve ben samanpazarına gittik, yeni kumaşlar aldık, pirinç handa gözleme yedik sonra da Sevil'in evine gidip Tilda diktik :) Saliha'nın dikiş bilgisi ile yeni yeni şeyler de öğrendik... 



Eve gelince de elbette bir an önce bitirmem gerekiyordu ki ben de öyle yaptım... Tilda kitabında bu bebeğin adı Jane Austen. Aslında ince keten rengi kumaş aradım bulamadım. Bebeğin orjinalinde elbise öyleydi. Ama ben bu çiçekli kumaşı da çok sevdim.



Ama bu bebek beni epey yordu o yüzden de dinşenmeye çekiliyorum... İçinizdeki çocuk ruhu hiç solmasın ;)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...